Alevilikte Miraç ve Kırklar Kavramı

Alevilikte Miraç ve Kırklar Kavramı

Alevi inancında Hz. Muhammed’in bedenen miraca çıktığı kabul edilir. Miraç Alevilere özgü menkıbevi bir anlatımla dile getirilir. Bu anlatımda Kırklar Meclisi de önemli bir yer tutmaktadır. Buyruklarda bu konuda nakledilenler özetle şöyledir:

Hz. Peygamber miraca giderken yolda bir arslan görür, çıkarıp yüzüğünü ona verir ve yoluna devam ederek Sidretü’l-Müntehâ’ya erişir. Burada Hz. Muhammed’e bal, süt ve elma verilir. Daha sonra Tanrı’yla doksan bin kelam söyleşir. Hz. Peygamber bu konuşmada kendisine hitap eden sesin Ali olduğunu fark eder. “Sırr-ı Ali” olarak ifade edilen.

Hz. Peygamber’in Tanrı makamında Ali’yle konuşması Şerhu Hutbeti’l-Beyân’da şöyle açıklanır:

“Abdullah b. Ömer eyidir: Ben işittim Rasul Hazretine sual eylediler ki, Ya Rasulallah mirac gicesi Hak Teâlâ sana ne dilce hitâb etdi? Rasul Hazreti: Bana Ali b. Ebî Tâlib lügatıyla hitab kıldı ve gönlüme bunu ilham eyledi kim,eyitdim: Ya Rabbi, bana hitab iden sen misin yohsa Ali midir? Rabbim bana eyitdi: “Ya Ahmed ben Adem oğlu olunmazam. Ve şüpheli nesnelerle sıfatlanmazam. Seni benim nurumdan yaratdım. Ve Ali’yi senin nurundan yaratdım ve anı senin gönlün sarayına muttalî kıldım ve senin gönlüne Ali’den sevgilü kimse bulmadım, dahi sana anın diliyle hitab eyledim”

Hz. Muhammed Mirac’dan dönerken Mina’da bir kubbe ilgisini çeker ve kapıyı çalıp içeri girmek ister. Kendisine, kim olduğu sorulunca, iki defa “peygamberim” dediği için kapı açılmaz, üçüncüsünde; “Sırru’l-kayyûm, hâdimü’l-fıkarâyım, bir yoksulum,” diye cevap verince içeriye alınır. Oradakilerin kimler olduğunu sorar. Oradakiler, “kırklarız, kırkımız birbirimizin aynıyız”, derler. Bir kişinin eksik olduğunu görünce kimin eksik olduğunu sorar; onlar, Selman’ın bulunmadığını, söylerler. Hz. Muhammed (as) onlardan bir delil isteyince “Kırkımız birdir, birimiz kırktır” derler, biri kalkıp kolunu keser 39undan da kan akar Selman’ın kanı gayipten gelir. Kırklar pîrlerinin Aliyü’l-Murtazâ, rehberlerinin Cebrâîl (as) olduğunu söylerler. Bir müddet sonra Selmân dışarıdan yanında bir üzüm tanesi ile gelir. Seyyidü’l-Hâdim olarak üzümü pay etmesini Hz. Peygamber’den isterler. Hz. Peygamber Cebrâîl’in delâletiyle üzümü ezip şerbet eder ve kırklara pay eder. Kırklar mest-i elest olup, “Allah” deyip, üryan ve püryan semaha kalkarlar. Hz. Muhammed dahi semaha kalkar, imamesi başından düşer kırk pare olur, kırklar alıp bellerine bağlarlar.

Bu anlatımda Hz. Muhammed’in içeri alınırken yaşadıkları onu küçültme veya kırklardan aşağı bir derecede görme olarak değerlendirilemez. Burada tamamen dünyadan ve dünyevî makamlardan uzaklaşmayı ifade eden “fakr” ve “terk” anlayışına telmîh vardır. Nitekim Hz. Muhammed, üzümü paylaştırması ve semâh esnasında imâme veya ridâsını kırkların beline bağlamasından dolayı kırklar içinde “mürşîd” makamında en yüksek konumdadır. Cebrâîl rehber, Hz. Ali ise pirdir. Bazı anlatılarda Hz. Peygamber rehber, Hz. Ali mürşid olarak nitelendirilir. Burada kastedilen Hz. Peygamber’in şeriat kapısının sahibi olarak rehberliği, kılavuzluğu, nübüvvet görevi; Hz. Ali’in tarikat kapısının sahibi olarak mürşidliği, sofileri irşad edişidir. Bu nakledilen kıssada adeta Hz. Muhammed’in tasavvufî kimliği ve tarikat içindeki yeri belirlenmiş olmaktadır. Bu anlatıda, Ahi-fütüvvet teşkilatında ustalık payesine erme anlamına gelen bel bağlama geleneğinin menkıbevi bir boyutla Hz. Peygamber’e nispetini gözlemlemekteyiz ki, bunun daha realist, farklı versiyonları Fütüvvetnâmelerde yer alır. Bektaşilerde bu toplantının anısına dergâhın büyük cem odasına “kırklar meydanı” da denilir, yapılan cemde bu olay yeniden canlandırılmış olur. Bektaşîler ve Alevîler tarafından yapılan cem törenlerinin farklı biçimleri, bu rivayette anlatılan kırklar cemine dayandırılır. Cem törenlerinde mirac olgusu pek çok Alevî şair tarafından Miraclama adıyla manzum olarak dile getirilerek ve her cemde tekrarlanarak adeta hafızalara nakşedilmiştir.

Şah Hatayi‘den Miraçlama Örneği:

Geldi çağırdı Cebrail
Hak Muhammed Mustafa’ya
Hak seni Mirac’a okur
Dâvete Kadir Hüdaya.

Evvel emânet budur ki
Piri, rehberi tutasın
Kadim erkâna yatasın
Tariki müstakiyme.

Muhamed sükuta vardı
Vardı Hakk’ı zikreyledi
Şimdi senden el tutayım
Hak buyurdu vedduha.

Muhammedin belin bağladı
Anda ahir Cebrail
İki gönül bir oluben
Hep yürüdüler dergâha.

Vardı dergâh kapısına
Gördü orda bir arslan yatar
Arslan anda hamle kıldı
Korktu Muhammed Mustafa.

Buyurdu Sırr-ı Kâinat
Korkma Yâ Habibim dedi
Hatemi ağzına ver ki
Arslan ister bir nişane.

Hatemi ağzına verdi
Arslan orda oldu sakin
Muhammed’e yol veruben
Arslan gitti nihaneye.

Vardı Hakk’ı tavaf etti
Evvela bunu söyledi
Ne heybetli şirin varmış
Hayli cevreyledi bize.

Gördü bir biçare derviş
Hemen yutmak diledi
Ali yanımda olaydı
Dayanırdım ol Şahıma.

Gel benim sırr-ı devletlim
Sana tabiyim ey habibim
Eğiliben secde kıldı
Eşiği kıblegâhına.

Kudretten üç hon geldi
Sütü elma baldan aldı
Muhammed destini sundu
Nuş Etti Azametullaha.

Doksan bin kelam danıştı
İki cihan dostu dostuna
Tevhidi armağan verdi
Yeryüzündeki insana.

Muhammed ayağa kalktı
Hep ümmetini diledi
Ümmetine rahmet olsun>
Anda dedi kibriya.

Eğiliben secde kıldı
Hoşkal sultanım dedi
Kalkıp evine giderken
Yol uğrattı kırklara.

Vardı kırklar makamına
Oturuben oldu sakin
Cümleside secde kıldı
Hazreti Emrullaha.

Muhammed sürdü yüzünü
Hakka teslim etti özünü
Cebrail getirdi üzümü
Hasan Hüseyin ol Şaha.

Canım size kimler derler
Şahım bize Kırklar derler
Cümleden ulu yolumuz
Eldedir külli varımız.

Madem size Kırklar derler
Niçin noksandır biriniz
Selman şeydullaha gitti
Ondandır eksik birimiz.

Cümleden ulu yolumuz
Eldedir külli varımız
Birimize neşter vursan
Bir yere akar kanımız.

Selman şeydullahtan geldi
 deyip içeri girdi
Bir üzüm tanesini koydu
Selmanın keşkullahına.

Kudretten bir el geldi
Ezdi bir engür eyledi
Hatemi parmakta gördü
Uğradı bir müşkül hale.

Ol şerbetten biri içti
Cümlesi de oldu hayran
Mümin müslüm üryan büryan
Hep girdiler semaha.

Cümlesi de el çırpıben
Dediler ki Allah Allah
Muhammed bile girdi
Kırklar ile semaha.

Muhammed’im coşa geldi
Tacı başından düştü
Kemeri kırk pare oldu
Hepsi Sardı Kırklara.

Muhabbetler galip oldu
Yol erkân yerini aldı
Muhammed’e yol göründü
Hatırları oldu sefa.

Muhammed evine gitti
Ali Hakkı tavaf etti
Hatemi önüne koydu
Dedi saddaksın Yâ Ali!

Evveli sen ahiri sen
Zahiri sen bâtını sen
Cümle sırlar sana ayan
Dedi Şah-ı Evliya

Şah Hatayi ’m vakıf oldum
Ben bu sırrın ötesine
Hakkı inandıramadım
Özü çürük ervaha

Volkan Yılmazer / Miraçlama

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir