Barış ve Sevgi Dolu Bir Dünya Neden Mümkün Olmasın ?

Barış ikliminin hâkim olduğu bir ortamda, dünya bütün insanlar için yeterlidir; hırs, kin, nefret ve savaşın hâkim olduğu bir iklimde ise dünya belki de birkaç ‘insan’a yetersiz gelir.

Günün herhangi bir saatinde çalınan kapı, ölümün, can kaybının feryat figanı ile açılıyorsa, hepimizin bir kez daha ocaklara ateşin düştüğünü ve hatta Türkiye’nin her tarafına ateşin yağdığını görmesi ve duygudaşlık kurması gerekmektedir.

Toprağa düşen, toprağa verilen gencecik fidanlardır, hayatlarının baharında olan yirmili yaşlarda gençlerdir; sayı veya rakamları toprağa vermiyoruz, toprağa verilen umuttur, hayaldir, Can’dır, tendir, bedendir, ana ciğeridir, baba yüreğidir, torundur, yeğendir, kuzendir; yani hepimizden giden onlarca Can’dır.

Hepimizden giden onlarca Can olmasa çocukların bedeni neden kıyıya vurulsun; caddede, sokakta, meydanda, evinin önünde neden çocuklar öldürülsün; ve gencecik çocuklarımız vatanî görevini yerine getirirken cansız bedenleri tabutlar içinde evlerine, memleketlerine neden gönderilsin? Hayatın doğal akışı içinde barış ikliminin hakim olduğu bir toplumda çocuklara düşen bir görev var ise kavl ile karar tamama erdikten sonra anne, babaları toprağa vermektir; ama ifade edilmesi dile getirilmesi o kadar acıdır ki bugün anne babalar çocuklarını toprağa veriyor.

Bu vebalin kimin boynuna yazıldığını bilmezsek de, bu acı önce ateşin düştüğü yere ve sonra toplumun tümü üzerine bir kara bulut gibi çökmektedir. Çöken bu kara bulutları, sisli dumanın dağıtılmasında hepimize düşen ortak bir görev ve sorumluluk vardır. Bu görev ve sorumluluk bilinci ile barışçıl bir toplumu ve bir arada yaşama iradesini hep birlikte hayata geçirme gücüne sahibiz.

Hünkârı Pir, aslanlar ile ceylanların saygı ve sevgi dolu bir kucakta barış içinde yaşatılabileceğini yüzyıllar öncesinde ortaya koydu. Bu felsefe ve inanç düsturu ile yetmiş iki fırkayı bir nazar ile görmeyi başarabilirsek barış ve sevgi dolu bir dünya neden mümkün olmasın ki? Bize düşen sorumluluk ve ödev okulda, iş yerinde, mahallede, sokakta, meydanda ve hayatın aktığı her yerde, yaşamın vücut bulduğu her coğrafyada yetmiş iki fırkaya bir nazar ile görmeyi becerebilmektir; kusur aramak yerine, eksiklik noksanlık görmemektir; barış, sevgi ve umut dolu yarınlar için gözümüze inen yetmiş iki kara perdeyi kaldırıp, birbirimizin yaşama hakkını korumaktır.


Hacıbektaş Postnişin Veliyettin Hürrem Ulusoy

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir