Hem demokrasiden dem vuran, hem de kimlik siyasetinin girdaplarında debelenene zevata yazıklar olsun! CHP’liliğe ve onun tarihine yakışmayan bu tavır demokrasiyi içselleştiremediğimizin ve doludizgin gelip oturan gerici-ilkel tehdidin farkında olmadığımızın en bariz kanıtı sayılmalı ve mutlaka gözden geçirilmelidir.
Bunu şu nedenle söylüyorum; ne yazık ki, kimi dostlar halen CHP içindeki kaosu ve mücadeleyi “Alevi karşıtlığı, hizip vs” gibi basit, yüzeysel gerekçelerle izah etmeye çalışıyor, “Kılıçdaroğlu Alevi olduğu için istenmiyor” diyerek komik oluyorlar. Ve tabirimi hoş görsünler bilip-bilmeden AKP’nin değirmenine su taşıyorlar.
Oysa CHP’nin sorunu derin ve yapısaldır. Hantal, demode, çağdışı, okumayan, sorunun farkında olmayan örgüt yapısı ve anlayışıdır. Delegeliği meslek edinen, basit çıkarlar karşılığı alınıp-satılan, parti sorumluluğundan bihaber, tembel ve cahil parti simsarlarıdır… Sol anlayıştan savrulan, sağdan oy bekleyen, edilgenleşen, sosyal demokrat partilerin olmazsa olmazı konumundaki sendikalar ve DKÖ’lerden uzaklaşan parti yönetimidir…
İlk kurumlaşan Alevi derneğinin (PSAKD) kurucu başkanı ve bu mücadelenin büyük meşakkatini çeken, eza-cefa gören biri olarak ifade ediyorum; CHP ne Alevi partisidir ne de Alevi derneği. CHP emeğin, ezilenlerin, solcuların, “öteki” denilenlerin kitle partisidir… Bugün iktidar umudu vermekten uzak görünse de, “çağdaş, demokratik, adil ve eşitlikçi, Türkiye” düşü olan hepimizin sığınağı, güvencesi ve iktidarın tek alternatifidir…
Yerine ikame edilecek bir başka siyasal organizasyon yoktur. O nedenle CHP hiç kimsenin tekeline, keyfiyetine, makam merakına, lüksüne terk edilemez-edilmeyecektir, edilmemelidir… Gerçeğin karşısında ayak diremek boşuna ve beyhudedir. Siyasetin doğası gereği partiye oy veren kitlenin iradesi ve beklentisi elbette gözetilir ama çağcıl organizasyonlarda Alevilik, Sünnilik gibi kimlik ve aidiyetler bir imtiyaz gibi değerlendirilemez, değerlendirilmemelidir…
CHP iktidar olursa, en azından güçlü bir muhalif parti durumuna gelirse nefes alır, değilse bugün olduğu gibi işimizin-aşımızın ne zaman kesileceği; “ya sev ya terk et” denilerek kapı dışarı edileceği, çocuklarımızın bir başka kötü-olumsuz, çağdışı siyasal kültüre evrileceği ve elimizden çıkacağı korkusuyla yaşamak durumunda kalırız. Yaşamımız Cehenneme döner, diğer İslami rejimlerde olduğu gibi birbirimizi yer, mülteci durumuna düşer, sığınacak ülke ararız!
Dolaysıyla bu meseleyi “Alevilik” üzerinden değerlendirmek son derece yanlış, sığ ve tehlikelidir. Bu tavır içinde olanlar, bilerek ya da bilmeden AKP mezhepçiliğini ve ilkelliğini meşrulaştırmakta, toplumsal bünyemizde daha da yer almasına neden olmaktadır…
[hr_invisible][hr_invisible]
CHP ALEVİ DERNEĞİ DEĞİLDİR
Alevi derneğinde “bilgili, dürüst, derneği ileriye taşıma potansiyeli olan” yönetici aramak ne kadar doğru ve meşruuysa, siyasi partide de, aidiyetinden bağımsız olarak başarılı, partiyi iktidara taşıma potansiyeli olan lider aramak, o arayış içinde olmak, gerektiğinde değişim istemek o kadar doğru ve meşrudur. Sn. Kılıçdaroğlu Alevi kökenli olduğu için değil, beklentileri karşılayacak potansiyeli olduğu için liderlik koltuğuna oturmuştur. Doğru da olmuştur. Parti ivme kazanmış, oyu yükselmiş, adalet yürüyüşü, kurultayı gibi eylemleriyle parti tarihinde yer edinmiştir.
Bunun yanında Ekmelettin faciası, Abdullah Gül aymazlığı ve sağdan medet beklerken sola kapanması partiyi yörüngesinden çıkarmış, zarar vermiştir. Sivas katliamının müsebbiplerinden Karamollaoğlu’nu ve partisini kurtarırken, siyaset ve duruşlarıyla öne çıkan tanıdık-bildik Alevi siyasetçileri adeta kapı dışarı etmiş, Alevi seçmenin başka mecralara yönelmesine ve parti oyunun %22,6’ya düşmesine neden olmuştur…
Kabul edelim ki her şeyin bir vadesi, kullanım tarihi vardır. CHP siyasetinin Sn. Kılıçdaroğlu’ndan alacağı bir şey kalmamıştır. Vereceği her şeyi vermiş, bütün potansiyelini kullanmış, buraya getirmiştir ama daha ileriye götürme ihtimali de ne yazık ki kalmamıştır. Parti patinaj yapmakta, liderlik, olmayacak vaatlerle zaman öldürmektedir.
O halde bu ısrar, koltuğa sarılma, parti içinde yapay karşıtlıklar üretme, kurultay delegelerini belediyeler üzerinden “ikna etme, ikbal verme” ayıbı, hoyratlığı neden? Çevresinde mevzilenen kifayetsiz muhterislere kanmak, pirim vermek neden?
“Koltuk meraklısı” olmadığını sıklıkla söyleyen Kılıçdaroğlu’nu yanlış mı tanıdık yoksa?
Bu tutum çevresine yakışabilir ama Kılıçdaroğlu’na yakışmıyor…
[hr_invisible][hr_invisible]
SN. KILIÇDAROĞLU KURULTAY İRADESİNDEN Mİ KORKUYOR?
Lütfen bu yazıdan bir İnce taraftarlığı çıkarılmasın. Burada söylenmek istenen ve itiraz edilen; çok sayıda seçimde başarısız olan, oylarımızı dahi sayamayan, sandığa sahip çıkamayıp AKP’nin ilan ettiği sonuçlara rıza gösteren parti yönetiminin pozisyonunu muhafaza etmekteki komik ısrarı ve partiye oy verenlerin değişim istemine direnmesidir. Kurultay kararı verilir, göreve talip olan iddia sahipleri özgürce yarışır, görev, yarışı ilk göğüsleyene devredilir. Eğer Sn. Kılıçdaroğlu liderliğini sürdürmek ister, yarışır kazanırsa koltuğunu muhafaza eder.
Bu zorunluluk karşısında ayak diremek, parti ve Türkiye sevdasıyla izah edilemez!
Herkes aklını başını almalıdır!
Yaşamımız ve ülkemiz tehdit altındayken, tek adam tasallutu günbegün mesafe kaydediyorken, CHP hiç kimsenin egosuna terk edilemez!