Yedi Alevi çatı örgütünün imzası ile Büyük Alevi Kurultayı’nın sonuç bildirgesi kamuoyuna duyuruldu. Verilen ortak mesajda “Eşit yurttaşlık” vurgusu yapılırken “Asimilasyon ve yok etme politikalarına karşı, Seyit Nesimi’nin dediği gibi iki cihana sığmayan bizler, Kültür Bakanlığına da torba yasaya da sığmayız” denildi. Bildirgede talepler sıralandı.
Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF), Alevi Dernekleri Federasyonu (ADFE), Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu (AABK), Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı (HBVAKV), Alevi Kültür Dernekleri (AKD), Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) ile Demokratik Alevi Dernekleri’nin (DAD) “Laik ve demokratik Türkiye için“şiarıyla düzenledikleri ‘Büyük Alevi Kurultayı’ İstanbul Yenikapı Gösteri Merkezi’nde yapıldı.
AKP-MHP hükümetinin cemevlerini Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesine alan kararına karşı binlerce Alevi yurttaş, İstanbul Yenikapı’da bir kez daha itirazlarını dile getirdi.
Büyük Alevi Kurultayı’ndaki konuşmacıların ortak mesajı “Aleviliğin, siyasal iktidarlar tarafınca yönlendirilemeyeceği ve inancın resmi olarak tanınması” yönünde oldu.
Alevi Bektaşi Federasyonu, Alevi Dernekleri Federasyonu, Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu, Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı, Alevi Kültür Dernekleri, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği ve Demokratik Alevi Derneği imzası ile okunan sonuç bildirgesinde “Eşit Yurttaşlık” vurgusu yer aldı.
“BİZ ALEVİLER, HALKLARI EŞİT VE KARDEŞ GÖRÜRÜZ”
Dilek Odabaş tarafından okunan sonuç bildirgesinde, “Biz Aleviler bu tarihsel süreçte, karşı karşıya kaldığımız bütün kıyım ve saldırılara rağmen aydınlıktan yana durmaktan asla geri durmadık” denilerek şu ifadelere yer verildi:
“Yaşadığımız çağda çok büyük sosyal, teknolojik, ekonomik ve siyasal gelişmeler yaşanmaktadır. Ancak bu gelişmelerin her zaman iyi yönde olduğunu söylemek mümkün değildir. Haksızlıklar, sömürü, açlık, sefalet, savaş ve doğanın tahribatı her gün daha da artmaktadır. Farklı kültürel ve toplumsal cinsiyet kimlikleri, farklı etno-dinsel ve yaşam tarzları devamlı baskı altında tutulmaya devam edilmektedir.
Ülkemizde de bu sorunların fazlasıyla yaşandığına tanık olmaktayız. Türkiye’de tekçi, Türk-İslam sentezci uygulamalar hayatın her alanında kendini hissettirmekte ve iktidarın kurduğu sosyal ve politik baskı mekanizmalarıyla daha da kurumsallaştırılmaktadır. Zorunlu din derslerini kaldırmak bir yana eğitim daha da dinselleştirilmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı hayatımızın her alanına müdahale eden ‘fetva’larına devam etmektedir. Cemaat ve tarikatların önü açılarak yoksul halk yığınları kimliksizleştirilmekte ve her türlü istismara açık bırakılarak kullanılmaktadır. Kız çocukları ‘evlilik’ adı altında sistemli cinsel istismara maruz bırakılmakta ve sorumlular cezasız kalmaktadır. Toplumsal yaşam, başta kadınlar olmak üzere her türlü şiddete ve cinayete açık hale getirilmektedir. Gelir dağılımındaki adaletsizlik ile toplumun büyük bir kesimi her gün daha da yoksullaştırılmaktadır. Başta Kürt sorunu olmak üzere red, inkâr ve çatışmalar yüzünden insanlarımız hayatını kaybetmeye devam etmektedir. Baskı ve asimilasyon politikaları sonucunda halklar, inançlar ve kültürler mozaiği olan bu topraklar gittikçe çoraklaşmaktadır. Temel insan hakları yok sayılmakta, yeni yasaklamalar ve keyfi uygulamalarla ülkemiz bir hapishaneye dönüştürülmüştür.
Laiklik, demokrasi, temel insan hakları, ifade özgürlüğü ve eşit yurttaşlık konularında ülkemiz her gün biraz daha kötüye gitmekte, mevcut anayasa bile uygulanamaz hale getirilmektedir.
Rızalık toplumuna inanan bizler için, bu ülkede yaşayan, ayrımsız herkesin temel insan haklarından yararlanmasını ve eşit yurttaşlık temelinde bütün kimliklerin kendilerini özgürce ifade edebilecekleri laik ve demokratik bir anayasa, bizim açımızdan kaçınılmaz bir zaruriyettir.
Yetmiş iki millete bir nazarla bakan biz Aleviler, halkları eşit ve kardeş görürüz. Her Alevi bilir ki Kürt de Ermeni de Laz da Rum da Arap da ve devletin inkâr ettiği her kimlik bizim açımızdan tartışmaya açılamayacak bir hakikattir. Bizim gözümüz halklar arasına sınır çizen devletin gözü değil, ermişin, dervişin, abdalın, seyidin, pirin, mürşidin, talibin ve cümle canların gözüdür.
Geçmişe baktığımızda, herkes gibi biz de kıyımlardan geçmiş, asimilasyona uğramış ve inancını gizlice yaşamak zorunda kalmış bir topluluğuz. Bu gerçekliğin farkında olarak, toplumsal yüzleşme kaçınılmaz bir gerekliliktir.
Ocaklarımızın bin yılı aşkın süredir, bin bir emekle bu günlere taşıdığı Alevilik, kentleş-meyle birlikte vakıf, dernek ve Cemevlerimizin kurulmasıyla yeni bir boyut kazanmış, daha görünür olmuş ve hak temelli mücadelesini geliştirmiştir. Bütün bunlar emekle ve tırnakla kazınarak elde edilmiştir. Devlet Alevilerin bu gelişme sürecine kayıtsız kalamamıştır. Bu sebeple, çalıştaylar düzenleyerek ve farklı biçimlerde ilişkiler kurarak sorunları çözmek yerine, yeni sorunlar yaratarak toplumu yanıltma yolunu seçmiştir.”
“GERÇEK SORUNLARININ ÜSTÜ ÖRTÜLMEYE ÇALIŞILMAKTA, ASİMİLASYON POLİTİKASI SÜRÜYOR”
Alevilerin içinde kendi Alevisini yaratma çabalarını sürdürmüş, tarihsel belleğinde olumsuz yer bulan tarihsel kişilikler öne çıkarılmıştır. Başta okullar olmak üzere kamu kurumları ve hayatın her alanında iktidar eliyle ayrımcılık hız kesmeden devam etmiş, ayrımcı uygulamalar ve nefret söylemleri bizzat iktidarın en yetkilileri tarafından ifade edilmiştir.
İktidar, Diyanet İşleri Başkanlığı ve diğer kamu kurumlarının eliyle asimilasyon politikalarına hız kesmeden devam etmektedir.
Son dönemde Alevilere yönelik çalışmalar hızlandırılarak birçok yeni uygulama hayata geçirilmiştir. İçişleri Bakanlığı eliyle Alevi toplumunun içinde çalışmalar yapılmakta ve Alevilerin sorunları maddi sorunlara indirgenerek Alevilerin gerçek sorunlarının üstü örtülmeye çalışılmaktadır. Alevilerin gerçek sorunları, doğrudan negatif ayrımcı esaslara ve siyasal rejimin ihtiyaçlarına göre yapılandırılmış ve kronik hale gelen sorunlardır. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Şahkulu Sultan Dergahı’nda yine her zaman yaptığı gibi Alevilerin kendi öz örgütlerini yok sayarak, çevresinde toplayabildiği kimi göstermelik, muhataplarıyla, sanki tüm Alevi toplumu ve örgütleri kendi arkasındaymış gibi, bir fotoğrafın önünde Alevilere sözüm ona müjde adı altında sözde demokratik bir reform paketini açıklamıştır.
“KARARNAMELERİN ALEVİ TOPLUMUNDA KARŞILIĞI YOKTUR”
Mecliste geçirilen torba yasa ve resmi gazetede ilan edilen Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ne demokratiktir, ne de müjdedir. Aksine bunlar Aleviliğin şimdiye kadar devlet gücüyle soluksuz bırakılmasının yeni bir aşamasıdır. Ancak, Alevi, toplumunda bunun bir karşılığı yoktur, beyhude bir çabadır.
Bir inanç olarak, Aleviliği tüm yönleriyle kabul etmek yerine, Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı bir ‘Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’ kurarak bizi hem inkâr etmekte hem de bir kültürel bir öğeye indirgeme çabası içine girmektedirler.
Aynı zamanda Alevilerin sorunlarını, 17/18 Eylül 2022 ‘deki Hacı Bektaş deklarasyonunda ifade ettiğimiz üzere, Cemevlerinin elektrik, su sorunu, imar sorunu, dedelerimize ulufe diye dağıtılacak maaş sorununa indirgemektedirler.
Bir taraftan da bizzat Cumhurbaşkanı ve devlet yetkilileri Aleviliği kendilerine göre tanım-lama çabalarına devam etmekte, Alevileri kendi içinde, İslam içi İslam dışı, Ali’li Ali’siz diyerek, hedef tahtasına koyma, kutuplaştırma ve bölme girişimleri yürütmektedirler.”
“NE İSTEDİĞİMİZ DAHA İYİ BİLİNSİN DİYE…”
“Anayasada Türkiye’nin laik, demokratik bir hukuk devleti olduğu belirtilmektedir. Ancak bütün uygulamalar laikliğin olmadığını göstermektedir. Biz Alevilerin, haklarını talep ederken Diyanet İşleri Başkanlığı’nın karşısında bir Alevi Diyaneti talep etmiyoruz. İstediğimiz laikliktir. Devletin tüm inançlardan elini çekmesi, laikliğe aykırı olan kurumların kapatılarak gerekli yasal ve anayasal düzenlemelerin yeniden yapılması ve toplumsal ilişkilerin dinsel temalardan arındırılması gerekmektedir.
İnsanlığın büyük ilerlemeler kaydederek geldiği bu çağda, yaşadığımız ülkede geriye dönüp baktığımızda, yok sayılmayı ve büyük acılarla karşı karşıya bırakılmayı görüyoruz. Ancak biz Aleviler, nasıl bir ülkede yaşamak istediğimizi geçmişimizden aldığımız mirasla, tüm farklı toplumsal kesimlerle birlikte eşit, özgür, laik, demokratik ve hakça bölüşümün olduğu bir ülkede yaşama isteğidir.
Bugüne kadar, Alevi toplumunun meşru kurumları, farklı zamanlarda ve değişik zeminlerde, kendi içinde, akademik çevrelerle, devletin ve iktidarın yetkili organlarıyla, siyasi partilerle, sivil demokratik çevreler ve kurumlarıyla defalarca, kongreler, sempozyumlar, çalıştaylar, toplantılar, görüşmeler gibi çok sayıda çalışmalar yaparak ne istediklerini çok açık ve net bir şekilde ortaya koymuştur. Ne istediğimiz daha iyi bilinsin diye, defalarca açıklamalar, mitingler, yürüyüşler ve benzeri etkinlikler gerçekleştirdik. Bu çalışmalarımızın büyük bir bölümünü tüm kurumlar ya birlikte gerçekleştirdik ya da her birimiz farklı platformlarda ama aynı şeyleri ortaya koyarak gerçekleştirdik. İşte, bu sonuç bildirgesiyle ortaya koyduğumuz talepler, bütün bu çalışmaların birikimi olarak ortaya çıkmıştır. Zaten, herkesçe bilindiğini düşündüğümüz haklarımızı ve taleplerimizi bir kez daha açıkça ifade etmiş oluyoruz.”
TALEPLER
“Alevi toplumumuzun meşru kurumlarının, ocaklarının, süreklerinin ve cümle canlarımızın bu kurultayda ortaya koydukları temel talepleri bir kez daha kamuoyuna ilan ediyoruz:
1) Cemevlerinin ibadethane statüsünün kabul edilerek, bu statünün gerektirdiği tüm hakların tanınması, el konulmuş dergahlarımızın ve mekanlarımızın geri iade edilmesi ve aleyhimize düzenlenmiş olan yasal düzenlemelerin geri çekilmesi,
2) Toplumun tüm kesimlerine bir deli gömleği gibi giydirilen, zorunlu din derslerinin zorunlu olmaktan çıkarılması, toplumun tümüyle çağın gerisine savrulmasına neden olan eğitimin dinselleştirilmesinden vazgeçilmesi,
3) Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, toplumun tümünü domine etmeye yönelik girişimlerden bir an önce elini çekerek, temel siyasal sorunlarımız konusunda bir referans mercii olmaktan uzaklaştırılması ve nihayet tasfiyesine dönük adımların atılmaya başlanması,
4) Gerek kamu kaynaklarının ve gerekse kamu kadrolarının liyakat, adalet ve eşitlik ilkelerine göre dağılımının sağlanması, başta Aleviler olmak üzere ötekileştirilen tüm kesimler aleyhine sürdürülen negatif ayrımcılığa derhal son verilmesi,
5) Madımak’ın utanç müzesi yapılması,
6) Alevilere karşı işlenen nefret suçlarının açığa çıkarılması ve bu gibi nefret suçlarının önüne geçilmesi için gerekli hukuki tedbirlerin alınması,
7) Alevilere karşı yapılmış olan kıyım, katliam ve asimilasyon uygulamalarıyla yüzleşilmesi,
8) Kutsal mekanlarımıza ve coğrafyamıza yönelik yağma, talan ve el koyma girişimlerine son verilmesi,
9) Alevi yerleşim yerlerinin isimlerinin değiştirilmesinden vazgeçilmesi ve değiştirilen yerlerin isimlerinin iade edilmesi,
10) Alevi inancında özel yeri olan günlerin resmi tatil edilmesi,
11) Kamusal yayıncılığın ayrımcılıktan arındırılması,
Ve uzun sözün özü, EŞİT YURTTAŞLIĞI da içeren yeni bir anayasanın yapılması, taleplerini bir kez daha buradan ilan ediyoruz.
Kurultayımız, eşitsizliklerin derinleştiği, demokrasinin ve temel insan haklarının rafa kaldırıldığı, laiklikten giderek uzaklaşıldığı, ayrımcılık ve şiddetin arttığı, politik gerilimlerin yükseldiği ve Alevilerin daha da ağır sorunlar yaşadığı bir dönemde yapıldığından daha da önem kazanmaktadır. Biz Aleviler geçmişte olduğu gibi bugün de birlikte yaşamanın sorumluluğunu bilerek yeniden yaşanabilecek bir ülke özlemini gerçekleştirmek için üzerimize düşen sorumluluğu son bir evimiz kalsa dahi yerine getirmekte kararlıyız. Ülkemizin geleceğinin konuşulduğu bugünlerde biz Aleviler, herkesin kendisini temsil ettiği demokratik parlamenter sistemden yana olduğumuzu bu kurultayda beyan ediyoruz.
Bu kurultayda bir araya gelen bizler, laik, eşit ve özgür bir yaşamın sadece Alevilerin ihtiyacı değil, bu ülkede yaşayan herkesin ihtiyacı olduğunun bilincindeyiz. O yüzden ne isti-yorsak, herkes için istiyoruz. Ne yapacaksak hep birlikte yapacağız.
Tekrar söylüyoruz, asimilasyon ve yok etme politikalarına karşı, Seyit Nesimi’nin dediği gibi iki cihana sığmayan bizler, Kültür Bakanlığına da torba yasaya da sığmayız.
Aleviler Vardır, Alevilik Haktır.”