“Rahipler laikleşirken, laikler de rahipleşiyordu” Karl Marx
2Temmuz’da binlerce insan, Sivas Katliamı’nın gerçekleştiği Madımak Oteli önündeydi. Aynı saatlerde Türkiye’nin, Avrupa’nın ve Amerika’nın bir çok şehrinde yine binlerce insan, bu insanlık suçu katliamla yüzleşmek için adalet, inanç ve düşünce özgürlüğü için laiklik arayışındaydı.
Geçen haftaki BirGün Pazar Eki’nde, Sivas Katliamı’yla yüzleşmek için adalet konusunu ele almıştık. Bugün ise katliam ile laiklik ilişkisini yazalım. Çünkü 25 yıl önce Sivas katliamını gerçekleştiren binlerce güruh, “kahrolsun laiklik” ve “laiklik burada kuruldu, burada yıkılacak” sloganı atıyordu.
Türkiye’de kutuplaştırmanın bir aracı olan etnik ve din temelli katliamlara katılan binlerce insanı şeriat talebi ve laiklik karşıtlığı seferber edebiliyor. Vahim olan ise Anayasa’sında “laiklik ilkesini” vazgeçilmez ve değişmez olarak kabul eden bu ülkede, bazı katliamlar laiklik karşıtlığı üzerinde gerçekleşiyor. Katliamcılar ise çoğunluk inancının ve islamcılığın arkasına gizlenerek “tahrik” edilen güruhu “milli galeyana” getirerek yapıyor.
2 Temmuz 1993 günü Sivas’ta “Gün Müslümanlığın gereğini yerine getirme günüdür” diyerek, “laiklik yıkılacak” sloganı ile katliam gerçekleştirildi.
Laiklik ve demokratikleşme farklı kültürel kimliklerin ve düşüncelerin eşit koşullarda ve bir arada yaşamasına zemin sunar. Türkiye’nin “demokratikleşme” ve “laikleşme” ihtiyacı dün vardı. Bugün eskisinden daha çok var. Fakat tekçilik üzerinden devlet inşası, farklı olanı inkar ederek ayrımcılığa maruz bırakmıştır. Toplumsal çoğulculuğu eşit haklar ve eşit yurttaşlık temelinden bir arada tutmak yerine, etnik ve dinsel temelden kutuplaştırmıştır. Bugün içinde bulunduğumuz en büyük tehlikede bu kutuplaştırma politikalarıdır.
Bunun içinde inanç temelli katliamlar, aynı zamanda laiklik karşıtlığının toplumsallaştırılmasıdır. Egemenliğin, din, vicdan, inanç ve düşünce özgürlüğünün sorgulanmasıdır.
[hr_invisible][hr_invisible]
Egemenlik ve Laiklik
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ilkesi, Türkiye tarihinin en anti demokratik Anayasa referandumu ile tek adam başkanlığına devredildi. Halkın sözü, yani yeryüzü aklı ise, gökyüzünün vahiyle bastırıldı. Eğitimi dinselleştirmek suretiyle, yurttaşlık hakkı yerine, milli dindar yaratılıyor.
İslamcılık, laiklik ve demokrasinin evrensel değerleriyle barışık değil, kavgalıdır. Çünkü İslamcılığa göre laiklik ve demokrasi batı icadı ve İslam toplumuna zorla dayatılan din düşmanı tuzaklardır.
Kafası karışık muhalefet ise, AKP’nin 2007’den itibaren yıllara yayarak, adım adım demokrasi ve laiklik karşıtı hamlelerini ya görmezden geldi, ya etkisiz kaldı ya da bu adımları liberal yaklaşımla “özgürlükçü adımlar” olarak değerlendirdi. Türkiye’nin laiklik ihtiyacını ve önemini tam olarak anlayamadılar.
AKP neden öncelikle laikliği hedef almıştır? Laiklikliğin, bireyi ve toplumu demokratik, bilimsel, evrensel hukuk ilkelerine dayalı dönüşümün vazgeçilmez bir unsuru olduğunu bilen AKP, bu dönüşüme karşıdır. Zira İslamcılık, egemenliğin laiklik ilkesi ile yeryüzüne ve insana indirilmesine, teolojik ve ideolojik olarak karşıdır.
Laiklik, devlet, toplum e birey ilişkisini demokratikleştiren, özgürleştiren, herkesin katılımcılık hakkına saygı gösteren çoğulcu toplum olmanın garantisidir. Nasıl bir birey, toplum ve devlet ilişkisi istediğimiz, “nasıl bir laiklik ve demokrasi istiyoruz” sorusuna vereceğimiz cevap ile anlam kazanır.
Toplumsal ortak paydalarımızı belirleyen, yurttaşlık haklarımızı koruyan demokrasi ve laiklik, haklar rejiminin de güvencesidir. Farklılıkların bir aradalığı ancak böyle sağlanır.
Bunun da zemini anayasa ve evrensel hukuk normlarıdır. Toplumsal uzlaşmanın anahtarı olan ve yurttaşlık hakkı üzerinden tanımlanmış, demokratik, laik, katılımcı, çoğulcu ve eşitlikçi bir Anayasa zorunludur. Yurttaşlık hakkı yerine, toplumu din, etnik kimlik tanımları ve bağları üzerinden tariflemek, toplumsal barışı yok eden, kutuplaştırmanın adıdır.
Laiklik, aynı zamanda “Anayasa’ya uyun” ve “insan haklarına saygı gösterin”, “herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kimseye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz” demektir.
Siyasetin ve hukukun toplumun çoğunluk kimliği üzerinden inşa edilmesi, laikliğin ve demokrasinin inşasını engeller. Hukuk devletlerinde toplumsal çoğulculuk, etnik ya da din kardeşliği üzerinden değil, eşit yurttaşlık hakkı ile sağlanabilir.
Böyle yaklaşıldığında, devlet eliyle dindar nesil ve toplum yaratmaz. Türkiye’de her ne kadar “laiklik din ve devletin birbirinden ayrılığı” olarak ifade edilmişse de, devlete bağlı din sistemi vardır. Diyanet ve din eğitim kurumları ise devletin dini ve toplumu kontrol ederek yönlendirme aygıtlarıdır.
Bu yönlendirme sonucu halkın duyguları ve öfkeleriyle oynayanlar, din temelli “milli tahrik” ve “milli galeyan” ile “kanımız aksada zafer İslam’ın” diyenlerin, 2 Temmuz 1993’te Sivas, 1980’de Çorum’da ve 1978’de Maraş sokaklarında nasıl bir insanlık suçu işledikleri görüldü ve yaşandı.
Ülkemizde ne ekilirse o biçiliyor. Şeriat eken, laiklik biçemez. Çünkü devletin ideolojik ve teolojik müfredatı laikliği değil, İslamcılığı besliyor.
Katliamlara yol açan toplumsal kutuplaşmaları durdurmanın bir yolu da adalet mücadelesini, laiklik mücadelesiyle yürütmektir.