Kerbela bir mekanın adı değildir. Bağdat’ın güneyinde, Fırat’ın kenarında değildir sadece.
Kerbela, Kerb ve bela gibi iki sözcükten oluşmuş.
Kerb, gam ve hüzün demektir.
Ya çıkar kervanına ya da hak ve adalet kervanına katılır insan. Seyirci kalan insan aslında çıkar kervanın gizli müttefikidir
Bela ise, adı üstünde bela, felaket ve facia demektir.
Yani nerede gam, hüzün, bela ve facia yaşanıyor, işte orası yeryüzünün Kerbela’sıdır.
Bir yıl önce Ankara Garı zülmün Kerbela’sıydı. Bugün Ankara Kerbelasında kaybettiğimiz 109 canın öldürüldüğü yere bir karanfil bırakmaya tahammül etmeyen çatlamış vicdan ile karşı karşıyayız. Suruç, Diyarbakır, İstanbul, Gaziantep, Sivas, Maraş, Çorum ve Dersim gibi. Yedi kıtada süren savaşlar, açlık, despotluk ve zalimlik gibi.
[hr_invisible][hr_invisible]
Her yer Kerbela..
Kerbela acı ile felaketin buluştuğu adrestir.
Kerbela, hak ve adalet yolundan insanileşme kervanına katılan mazlumlarla, zulmün cehenneminde zalimleşmenin kervanına katılan zalimlerin karşılaştığı yerdir.
Kerbela, ne1336 yıl öncesinde kalan bir tarih ve felakat, ne Bağdat’ın güneyinde bir mekanın adıdır.
Kerbala dünün bügündür!
Kerbelalar yaşayan felaket ve direnmedir.
Zalimler yaşıyor.
Mazlumlar yaşıyor.
İmam Sadık’ın dediği gibi “Her yer Kerbela, her ay Muharrem, her gün aşure”!
Kerbela hem kayıptır, hem de bir okul!’
Kayıp acı verir.
Kayıp eksiltir.
Kayıp öfkelendirir.
Ama kayıp karşısında gözyaşı tek başına çaresizdir.
Matemin hücresine hapsolmakta çare değildir
Zira kayıp eksiltir.
Ama acı ve kayıp eksiği tamamlamak için cesareti de verir.
Kayıp aslında yol gösterendir.
Kayıp sadece gözyaşı ve matem değildir.
Kaybetmemeyi öğreten okuldur.
Goethe boşuna “Acı çekmeyen insan eğitilmez” dememiş.
O nedenle “zorbalık karşısında sessiz kalan herkesin içindeki insan ölür!” diyor Nijeryalı yazar.
Yani Kerbelalar karşında sessizlik ve gözyaşı yeni Kerbelalara davet ve zalimin dinsel ve siyasal despotluğuna seyirciliktir.
Toplumsal duyarsızlık, sessizlik ve seyirci kalmak zalimin güçsüzlüğünü, güce dönüştüren örtüdür. İnsan önce hak temelli mücadelenin, insan kalmanın ilk koşulu olduğunu bilmeli. İnsanileşme ile zalimleşme arasındaki yolculukta hangi kervana katılacağımız önemlidir.
Ya çıkar kervanına ya da hak ve adalet kervanına katılır insan. Seyirci kalan insan aslında çıkar kervanın gizli müttefikidir.
Her Kerbela, duyarsız ve uykudaki insan için uyanma, kendine gelme ve gözlerini hakikatlere açmasıdır. Zulmü durdurmak için hak meydanına çıkmasıdır. Sosyal medya hüznü ve tepkisi yetersizdir. Sokaktaki Kerbela, kayıpların aynı resimlerini ve onlar için söylenmiş kalıp cümleleri “kopyala” ve “yapıştır” ile paylaşarak durdurulamaz.
Kerbelalar için sadece “Yezit’e lanet okumak” ve “gözyaşı dökmek” yetmez. Fotoğraf taşımakta yetmez. Bu dünyayı ‘’Kerbelalaştıran’’ adaletsizliğe, zulme ve zalimlere biat etmemektir. Hak ve adalet mücadelesi mazlumların birlikte davranmasıdır.
Güçlüden, mevkiden, statüden, ve paradan yana değil, doğrudan ve adaletten yana tavır almasıdır.
Biat talep edenlere yüksek sesle itiraz etmektir.
Çünkü tarih bunun en iyi kanıttır. Biat her daim korkakların zalimlere gönüllü köleliği olmuş.
Biat adalete değil, güce tapmaktır. Güçten çıkar, kırıntı ve menfaat dilenmektir.
Biat zulmün işkence kırbacına sırtını açmış zavallılıktır.
Oysa eşitlik, adalet, demokrasi, emeğin hakkı, laiklik ve barış insanı kölelikten ve zülme biattan kurtarmaktır.
Acı ve kayıplar bir sınavır. Ya yeni kayıplara yol açar ya da kayıpları durdurur.
İşte bu nedenle tüm Kerbela’lar aynı zamanda zalimlerin ve zulümlerin arkasındaki siyasal ve dinsel despotluğu gösteren eğitimdir.
Bu eğitimden mezun olanlar, iriliğin, birliğin ve dirliğin birleşik mücadelenin önemini bilir. Bilir ki dağınık olanların, seyredenlerin, duyarsızların ve birleşemeyenlerin kayıpları büyük olur.
Birlik içinde hareket etmeyenlerde ne dirlik ne irilik kalır.
Yaşamımızı, ülkemizi ve dünyayı Kerbela’ya çevirenler karşısında Zeynebi ve Hüseyni duruştan ışık almalıyız.
Kimse “Mehdi” beklemesin.
Mehdi senin içindeki adalet duygundan ve vicdanı muhasebenden çıkan derstir.
Keramette sendedir.
Hızır’da sendedir.
Yeterki onu uyandırmasını bil.
Yeterki kendine gel.
Vicdanını kandırmak yerine, Kerbelaların acısıyla kanat. Kanat ki bir daha kanamasın. Kanatılmamasını öğrensin böylece.
Unutmamak gerekir ki; “Kerbelalaşan’’ dünyanın hakikatlerine, zalimlerin zulmüne sessiz kalanın hem Muharrem orucu, hem de içindeki insan ölür!
Ama Kerbela hep yaşanır.